14 Aralık 2017 Perşembe






DÖNE NİNE


O günlerde ya telefon ziliydi bizi uyandıran  ya da camilerden yükselen sela sesi. İkisi de ölüm diyordu. Sesten sonraki sessizliğin adı ölümdü. Sonrası... Sonrası belki yağmur. Rahmet niyetine. Hayatın kirini pasını alır diye... Bu kez ölüm haberi telefonla kaldırmıştı bizi yataklarımızdan. Döne Nine ölmüştü. Yağmur...

Uzak bir akraba gibi gelip giderdi evimize. Eşi, yıllar evvel ebediyete göç ederken bırakmıştı elini. Kimsesizliği, ruhu kadar bedenine de ağır gelmişti. Olabildiğince zayıf ve yaşlıydı. Sırtında yılların yükünü taşır gibiydi, görünmez bir sepetle. Sefaletin ağırlığıyla hep kamburdu. Dik yürümeyi bilmez, kimseyle gözgöze gelemez, utanırdı.

Oğlu öldükten sonra gelini evinde istememişti bu yaşlı kadını.

-                   Aklı gelip gidiyor baş edemem, demişti.


Küçük oğlunun yanına sığınmıştı, Döne Nine. Dahası başka bir evin çilesine ortak olmaya başlamıştı. Gecekondu mahallesinde oturuyordu oğlu, eşi ve iki çocuğuyla. Fakirliğin tam orta yerindeydi evleri. Mutfaklarına ne girer, kursaklarından ne geçer bilinmezdi. O fakirliğin içinde oldukça da sorumsuzdu küçük oğul. İş bulursa çalışır, avare avare dolanırdı. Kahvehane köşelerinde solurdu, parasızlıktan alamadığı sigarayı. Tiryakiliği de yoktu sigaraya, pasif içiciydi. Nasıl olsundu ki? 

Döne Nine sorumsuz oğulun zoruyla kapı kapı dolaşır, çaresizce yardım isterdi. Kimi zaman kış soğuğunda büzüşmüş bulurduk onu. Zile basmak ister, sonra usulca basamakları gerisin geri inerdi. Hep öyle yakaladık onu kapı önlerinde. Soğuk kış günlerinde evimizde ağırlar, sıcak soba başında çorba ikram ederdik. Utana sıkıla çorbasını içerken gözleri yerde ayak hizasında dururdu. Çorapları birbirinden habersizdi kimi kez. Sağ ayak açıklarını, yırtıklarını kapatmak için abanırdı sol ayağa. Halıya basarken kirlettim mi diye ardına bakardı. Elini öptürmez, yaşlılıktan çökmüş avurtları kızarır, sicim sicim ter dökerdi.


Her gün dershane için yollardaydım. Sınava çok az kalmıştı. Üniversiteye gidebilmek için gece gündüz çalışıyor, yorgun başımı otobüs camlarında dinlendiriyordum. Otobüsün sıçrayarak geçtiği her kasis, uykumdan çalıyordu.  Uyku ve irkilme arasında nerede olduğumu unutuyordum. Cama vuran yağmur damlaları beni kendime getiriyordu. Yine zor bir deneme sınavı sonrası eve dönüyordum. Her gün aynı ip üstünde gidip gelen bir cambazdan farkım yoktu. Yolu, tümsekleri, ışıkları ezberlemiştim. Otobüs, evimizin olduğu sokağa girmeden önceki son kırmızı ışıkta durdu. Sınavlardan serseme dönmüş başımı cama sabitlemişken  arka kapıya birinin vurduğu duyuldu. Parası olmayanlar, ön kapıdan binmeye çekinir, otobüslerin arka kapılarına yanaşır ve şoförün insafına sığınırlardı. Şoför de dikiz aynasından arka kapıya yanaşana alıcı gözüyle bakar, yalan söylemediğine inanır ya da acırsa tamam demeye getirmek için başını aşağı yukarı sallardı.

Oturduğum yerden dikiz aynasından görünen şoföre baktım. Adam, arka kapıdakine acımamış olacak hayır anlamında kaşlarını kaldırdı. Arka kapıdan biri bindi. Yaşlıca bir kadın sesi:

-                   Nolur yavrum çok üşüdüm hiç param yok, dedi.

Bu ses bana hiç yabancı gelmedi. Şoföre dur deyip yaşlı kadının yol parasını ödemek istedim. Elimi cebime attım. Aceleyle karıştırdığım cebimde parmaklarım boş boş gezindi. Sınav sonrası bir simit yemiş ve son paramı da otobüse vermiştim.


 Yaşlı kadını sesinden tanıdım. Bakamadım. O an ne düşündüm? Ne istedim? Ne yapmalıydı? Bilemedim. Cebimdeki yokluk otobüsü durdurmaya yetmediği gibi yaşlı kadını yolda bırakmaya yetti. Arka kapı yüzüne kapanırken yağmur hız kesmeden yağdı. Otobüs uzaklaşırken, vicdamın yakama yapıştı. Yutkunurken utandım. Utançla yutkundum.


Fakirliğin kışı hiç bitmez ya Döne Nine'nin de çilesi bitmedi. Kara kışlar yokladı dermansız bedenini. Yardım dilendiği sokaklardan birinde fenalaşıp yere yığılmış. Görenlerin yardımıyla hastaneye kaldırılmış. Sahip çıkan olmamış bir süre. Kimsesizliğiyle can verirken elini tutan da yokmuş. Hastane masraflarını ödeyemem diyerek terk etmiş yakınları.


Sabahın erken saatlerinde gelen telefon oğlundandı. Cenazeyi alabilmek için yardım istedi. Döne Nine son kez vurdu ıslak cama. Kazağının koluyla buğuyu sildi. Dönüp bakabildim. Simit, susamlar... Boğazımda hissettim.    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder