bir anı:
sanata doymak
Yeşillikler içindeki kampüsü adımlarken mermer bir heykel,
yön veriyor yoluma. Patikayı takip edince ulaştığım, Güzel Sanatlar Fakültesi
oluyor. Burayı anlatan bir film çekilecek ve ben de işin bir ucundan tutmak
niyetindeyim. Kapıdan içeri girince, çoktan kurulmuş olan plato beni içine
çekiyor. Her an bir film sahnesinin ortasında kalacakmışım gibi bir hisse kapılıyorum.
İşte o an zihnimdeki anı defterine notlar düşüyorum, bugüne dair.
Güzel Sanatlar Fakültesi’ni anlatan filmin senaryosu
Suat Hocam’a ait. Onunla Geleneksel Türk Sanatları katında buluşuyoruz ve beni
önce Zeynep Hoca ile sonrasındaysa ekip arkadaşlarıyla tanıştırıyor. Buram buram
sanat kokan fakültenin koridorları kulak kabartıyor buluşmamıza. Göz şeklindeki
kavisli masada filmin senaryosu, fikir alış verişleriyle iyiden iyiye can
buluyor. Masanın üzerindeki seramikler objeler kadrajıma giriyor, dokunuyorum.
Film ekibiyle, fikirlerimiz cebimizde fakültenin
bölümlerini dolaşmaya çıkıyoruz; yani filmin platosunu. Etrafta öğrenciler, bir
aşağı bir yukarı. Kiminin elleri boya kiminin önlüğü kiminin ise aklında bir
nota. Zarif bir el piyanonun tuşlarında gezinirken, kulak veriyoruz sese. Küçük
pencerelerden görmeye çalışıyoruz sanatçı elleri, parmak uçlarımıza abanmış…
Çatı katında rüzgarın sesi çağırıyor bizi. Filmin
ilk sahnesi ayan beyan canlanıyor gibi. Merdivenlerden inerken resimdeki çocuk
ağlamaklı gibi bakıyor ya da hınzırca gülüyor. Bu duvarlar konuşuyor adeta tuvaldeki
resimlerce. Her obje yaşıyor, dokunasım geliyor. Elim tırabzana bağlanmış
ipliklere takılıyor. Renk cümbüşünün bir ucu alt balkonu işaret ediyor. Dokuma
tezgahları, ilmek ilmek Anadolu’yu dokumuş olacak dinlenmeye çekiliyor. Kulağımızda
uzak sesler. Biri deklanşöre basıyor ve perde diyor biri. Müzik size her yerde
eşlik ediyor; resim bölümünde klasik bir piyanoyken, heykel bölümünde asi bir
gitar sesi taşa şekil veriyor. Çamur vücuda gelirken bağırıyor bir davul.
Burada her nesne devrediyor görevini bir diğerine. Metal ve plastik sanat iç
içe…
Burnumuzda toprak kokusu basamakları iniyoruz birer
ikişer. Düşüncelerimiz adımlarımızın önüne geçiyor. Peşine takılıp seramik
fırınında buluşuyoruz. Filmin tüm karelerini çektik gibi; fikirlerimizi pişirip
güneşe çıkarıyoruz, gerisi seyirlik mi seyirlik…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder