17 Temmuz 2017 Pazartesi


bir anı:
sanata doymak



Yeşillikler içindeki kampüsü adımlarken mermer bir heykel, yön veriyor yoluma. Patikayı takip edince ulaştığım, Güzel Sanatlar Fakültesi oluyor. Burayı anlatan bir film çekilecek ve ben de işin bir ucundan tutmak niyetindeyim. Kapıdan içeri girince, çoktan kurulmuş olan plato beni içine çekiyor. Her an bir film sahnesinin ortasında kalacakmışım gibi bir hisse kapılıyorum. İşte o an zihnimdeki anı defterine notlar düşüyorum, bugüne dair.

Güzel Sanatlar Fakültesi’ni anlatan filmin senaryosu Suat Hocam’a ait. Onunla Geleneksel Türk Sanatları katında buluşuyoruz ve beni önce Zeynep Hoca ile sonrasındaysa ekip arkadaşlarıyla tanıştırıyor. Buram buram sanat kokan fakültenin koridorları kulak kabartıyor buluşmamıza. Göz şeklindeki kavisli masada filmin senaryosu, fikir alış verişleriyle iyiden iyiye can buluyor. Masanın üzerindeki seramikler objeler kadrajıma giriyor, dokunuyorum.

Film ekibiyle, fikirlerimiz cebimizde fakültenin bölümlerini dolaşmaya çıkıyoruz; yani filmin platosunu. Etrafta öğrenciler, bir aşağı bir yukarı. Kiminin elleri boya kiminin önlüğü kiminin ise aklında bir nota. Zarif bir el piyanonun tuşlarında gezinirken, kulak veriyoruz sese. Küçük pencerelerden görmeye çalışıyoruz sanatçı elleri, parmak uçlarımıza abanmış…

Çatı katında rüzgarın sesi çağırıyor bizi. Filmin ilk sahnesi ayan beyan canlanıyor gibi. Merdivenlerden inerken resimdeki çocuk ağlamaklı gibi bakıyor ya da hınzırca gülüyor. Bu duvarlar konuşuyor adeta tuvaldeki resimlerce. Her obje yaşıyor, dokunasım geliyor. Elim tırabzana bağlanmış ipliklere takılıyor. Renk cümbüşünün bir ucu alt balkonu işaret ediyor. Dokuma tezgahları, ilmek ilmek Anadolu’yu dokumuş olacak dinlenmeye çekiliyor. Kulağımızda uzak sesler. Biri deklanşöre basıyor ve perde diyor biri. Müzik size her yerde eşlik ediyor; resim bölümünde klasik bir piyanoyken, heykel bölümünde asi bir gitar sesi taşa şekil veriyor. Çamur vücuda gelirken bağırıyor bir davul. Burada her nesne devrediyor görevini bir diğerine. Metal ve plastik sanat iç içe…

Burnumuzda toprak kokusu basamakları iniyoruz birer ikişer. Düşüncelerimiz adımlarımızın önüne geçiyor. Peşine takılıp seramik fırınında buluşuyoruz. Filmin tüm karelerini çektik gibi; fikirlerimizi pişirip güneşe çıkarıyoruz, gerisi seyirlik mi seyirlik…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder