O
kadın
Hırçın saçlarımı usulca
okşuyor annem. Kokluyor da hatta… Beni hep dikenler arasında kalmış bir yaban
gülü olarak görüyor gözleri. Belki her annenin çocuğunu gördüğü gibi. Ama ben
yaban gülü diye tanımlıyorum bunu. Hayatın dikenli yollarında bir yaban gülü.
Koparması zor, zahmetli…
Annem gizlice seviyor
saçlarımı. Arada beyazlarım gözüne ilişmiş olacak, hayıflanıyor sessizce,
uyuduğumu düşünerek. Uyumuyor, dokunuşlarının yarattığı titreşimleri
dinliyorum, hücrelerimden gelen.
Nedendir bilinmez gizlice
seviyoruz birbirimizi. Ne doğum günü oluyor onu sevdiğimi söylediğim gün ne de
anneler günü. Ona yaban gülleri sunuyorum dikenler arasından. Başarı
basamaklarım oluyor yaban güllerim. Gururla alırken güllerini, öpmek için
geceyi bekliyor.
Yorganımı başıma çekiyorum,
gelecek diye. Uyurgezerliğim nüksetse ya da öksürsem sessizce, koşup geliyor.
Bir şeyler konuşulurken hep bizleri geriden takip ediyor. Sanki arkamızı
topluyor ve kolluyor. Bazen patlamaya hazır bir yanar dağ oluveriyor.
Sessizlikte kaplanlaşıyor. Bu ormanlar benim diyor evin aslanına.
Öyle saf ve öylesine masum
ki… Telaffuzu zor kelimeler seçiyoruz bazen, söyleyemediği. Güleceğimizi bile
bile diretiyor söylemeye. Tontonum benim… Tonton dedikçe, aynada gıdısını
süzüyor ve dudak sarkıtıyor. Kadın işte, doğasında iltifat duymak var. Gururunu
okşayacak sözler söylüyoruz: Hatun diyoruz, bugün yine çok hoşsun…
Annem bir gün değil her
gün gündemimize oturuyor. Yılmaz Erdoğan’ın babaanne tiplemesinden farkı
kalmıyor kimi kez. Onu bizsizlikte ve sessiz bırakmış olacağız ki televizyonda
yaşıyor….
Sabahları Seda Sayan
oluyor, herkesin bacısı, dertlere derman kimi kez gözü yaşlı… Öğleden sonra
Yeşil Çam’ın, sadece şefkat dolu ana rolüne bürünmüş Aliye Rona’sı… Ölen
oğlunun ardından diğerini kaybetmek istemiyor. Gitme oğul diyor ve alıyor
elinden bıçağı. Cüneyt Arkın’ı kim tutabilir. Mağrur mavi gözler son kez
anasının gözlerine değiyor. Bir hışımla çekip giderken, önce sol omzu çıkıyor
kapıdan. Gidiyor ve bir daha geri dönmüyor…
Annemden boncuk boncuk
yaşlar dökülüyor. Çocuklar için şekerle dolu olan yeleğinin cebinden, bu kez
hali hazırda bir mendil çıkıyor. Sonrası malum, hıçkırıkla karışık bir sesle
Aliye Rona ile konuşuyor “Pıçağı almasıydın, ölmeziydi”… Bıyık altından
gülerken kırılmasın diye kahkahamızı bastırıyoruz. Film, yerini hüzünlü bir
müziğe bırakırken annem üzerine ağıt döşüyor. Ağıtla karışık, bize söylemek
istediği öğütleri de bir bir sıralıyor. Tontonum benim, tonton meleğim…
Gece kalkıyor sessizce
yatağına yanaşıyorum. Kulağına usulca fısıldıyorum sevgimi. Sevgim koca bir
haykırış oluyor. Biliyorum, o da uyumuyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder